Elf diyarı.. O güzel ihtişamlı yer. Oraya çabucak gitmek istiyordum. Ama düşünüyordum da o ihtişamından şimdi hiçbir şey yoktu. Bütün görkemliliği gitmişti. Gemide bize ayırılan yerde bir yandan Legolas'ı düşünüyor, bir yandan da oraya gidince ne yapıcağımızı kestirmeye çalışıyordum. Biraz temiz hava alabilmek ve günlüğüme yazabileceğim bir şeyler görmek umuduyla kamaraya çıktım. Ahh.. uçsuz bucaksız gibi görünen denizden başka bir şey yoktu. İleride dev gibi balıklar oyun oynuyordu sadece. Legolas'ın yanına gitmeyi düşündüm fakat meşgul olabileceği aklıma gelince kendi kamarama gittim tekrar. Ayak sesleri.. kapıdan başımı biraz çıkarıp baktığımda Legolas olduğunu gördüm. Ahh Tanrım. Ne muhteşem bir yürüyüş, ne muhteşem bir asalettir ki bu beni büyülüyor. Kapıyı kapattım ve öylece uzandım yatağıma. Düşlere dalmıştım. Düşlerimin ortasında bir ses gelince uyandım. Bu.. bu onun ayak sesleriydi. Çevreme baktığımda limana yaklaştığımızı gördüm. Aceleyle el çantamı ve içine bir kaç bir şey sıkıştırdığım bavulumu aldım ve çıktım. Gemiden inerken bir nida koyuvermemek için kendimi zor tutuyordum. Tanrım! Yüce Tanrım! Önceden muhteşem, görkemli, ihtişamlı olan yer şimdi köhne bir ahırdan farksızdı. Legolas'ın tam arkasında duruyordum. Vereceği kararları kesinlikle duymalıydım.